Özgüven Geliştirmenin Düşünsel (Bilişsel) Yönü

1
1870

Özgüven nasıl gelişir altında neler yatıyor ve hangi adımları izlememiz gerekiyor? Son zamanlarda baktığımızda ‘özgüven’ popüler kültürlerde çok yüceltilen bir kavrama dönüştü. Sürekli egomuzu ve güvenimizi yükseltmek için birçok şey söyleniyor. Bunlardan bir kısmı tabiri caizse gaz niteliğinde cümlelerden ya da eylemlerden ibaret olmakta. Ben hem bilimsel hem uygulanabilirlik ve yapılabilirlik açısından test edilmiş kaynaklarla ve bilgilerle teyit edilen birtakım kavramlardan ya da yol haritalarından bahsetmek istiyorum. Madde madde bahsedeceğim fakat öncelikle literatür bilgisi olarak özgüvenimiz ne zaman veya ne şekilde kaybolmuştur veya gelişmemiştir bundan bahsetmekte fayda var. Şimdi, anne ve baba aşırı koruyucuysa, çocuğun her şeyiyle ilgileniyorsa veya anne ve baba kendi kaygılarını çocuğa aktarıp, sürekli kontrol altında tutuyorsa çocuğun öz güveninin gelişme oranı ve ihtimali azalmaya başlar. Bir diğer nokta çocuk, ebeveynleri tarafından çok fazla eleştirilmiş, her şeyine müdahale edilmiş ve çocuğun yaptığı şeylerde artıları değil de, eksileri görülmüşse o çocuğun özgüveni gelişim noktasında bloke olmuştur. Mükemmeliyetçi anne ve babalar, memnuniyetsiz anne ve babalar genellikle görünüşte çok güçlü, fakat geri planda kırılgan ve özgüveni şartlara bağlı olarak çocuklarını yetiştirmeye başlıyorlar. İlk olarak bahsettiğime döneceksek, anne ve babaların aşırı koruyucu tutumlarıydı. Her şeyi ben yaparım, onu yapma, bunu yapma, öyle yaparsan böyle olur diyerek ya da çocuğun yerine her şeyi yaparak aslında çocuğun özgüven gelişimini ciddi derecede engellemeye başlıyorlar. Bir diğer nokta, anne ve babanın mükemmelliyetçiliğinin yanında yüksek standartlı fikir yapıları. Mesela; sınavdan 95 alıyorsunuz ama neden 100 almıyorsun diyen bir anne ve baba düşünün. Çocuk hiçbir zaman kendisini yeterli hissetmiyor. Anne ve baba mükemmeliyetçi ve yüksek standartlı bir yaşama sahipse, çocuk hep daha fazlasını istiyor. 95 aldığında üzülüyor, 100 alamadığı için ailesi ayrı üzülüyor ve sürekli kendisini yetersiz hissediyor. Dolayısıyla en belirgin özgüven kaynaklarından birisinin anne ve babanın tutumu ile çocuğun yetiştirildiği ortam olduğunu göreceksiniz. Bir diğer nokta, dış onaylı kişilik yapınız ve aile yapınız. İnsanlar ne der, insanlar seni yeterli görüyorlar mı, güçlü ya da değerli görüyorlar mı? Hep böyle bir başarı puanlayarak ya da bir eyleme ya da duruma bağlayan aileler veya bireyler özgüven konusunda genellikle kendilerini dışa bağımlı hale getirirler. Ki güçlü görünmek, bir özgüven göstergesi değildir aslında. İyi bir konuma gelmek, iyi bir şey yapmak özgüven göstergesidir. Çünkü, bunlar aslında bizim belli bir çabayla elde ettiğimiz ama sürekli kendimizi iyi hissetmek için sürdürmek zorunda kaldığımız durumlardır. Halbuki özgüven, kişinin başarısız olduğunda da kendisine güvenmesidir. İstediği bir sonucu elde edemediğinde de kendine güvenmesidir. Yani, kendine olan güveni hiçbir zaman kaybetmemesi, özüne güvenmesidir aslında. Başkasının güvenmesi değildir. Geldiği noktaya güvenmesi değildir. Düştüğünde ‘ben bir şekilde bunun bir yolunu bulurum, bir şekilde bunun çaresine bakarım’ demesidir ve yaşadığı olayları kendi kişiliğine yontmadan yorumlayabilmesidir. Son olarak ise, gelişimsel eksiklikleri, tıkanıklıkları yahut aksaklıkları olan bireylerde özgüven sorunu olabilir ve fark edilmeyebilir. Mesela; fiziksel engeli, ruhsal bir engeli olabilir ya da ruhsal bir sorunu olabilir. Kişilik bozukluğu olabilir. Ya da çocukluktan gelen fiziksel veya zihinsel bir eksiklik olabilir. Bunlar özgüven eksikliği yaratan, kişinin elinde olmayan durumlardır. Fakat yine de uzun vadede kişiyi etkileyebilir. Bu alt nedenleri kısaca yorumladım. Aslında bu konuda birçok teorik bilgi söylenebilir fakat teorik bilgiyi çok sevmediğimizi bildiğimden üzerinde durmayacağım.

Peki özgüveni geliştirmek ya da ilerletmekle ilgili ne yapabiliriz? Alt nedenlerini söyledim. Şimdi birinci noktaya baktığımızda yaşadığımız olaylar ne olursa olsun bu olayları kendimize yormamamızı öğrenmemiz gerekir. Başarısız olmanız sizi değersiz kılmaz, hata yapmanız sizi özgüvensiz ya da eksik hissettirmez. Dikkat edin, kendi özgüveninizle ilgili en büyük şüpheniz ve şüphe kaynaklarınızdan birisi, yaşadıklarınıza göre bunu değerlendirmeniz. İnsanlar o kadar batıp çıkıyor ki yine de şunu diyorlar ‘zor dönemleri geçirdim ama yine de baş ettim. Onu işi yapamadım, bıraktım başka bir noktaya geldim. İşte, manav işine girmiştim şimdi kasap işiyle uğraşıyorum.’ Ama bu durumlar bir değersiz olarak yorumlamıyor. İnsanlar zaten denedikçe bazı şeylerin fakrında varıyor, gelişiyor ve kabiliyetlerini tanıyor.

1.Nokta: Hata yapmak, yanlış yapmak veya başarılı olamamak bir kişinin sorunu değildir. İnsan her zaman hata yapabilir, her zaman başarılı olmak zorunda da değildir. Bunu özellikle düşünmenizi isterim.

2.Nokta ise dedik ya mükemmeliyetçi aile yapılarında çok fazla eleştiri odaklı, eksi odaklı bir bakış vardır. Kendinizde hep eksilerini görüyorsanız o kadar başarınıza rağmen sadece hatalarınızı ve eksiklikleriniz görüyorsanız otomatik olarak ne olur? Siz yüzlerce başarı sahibi de olsanız, gelip neye takılıyorsunuz yapamadıklarınıza takılıyorsunuz. Eksikliklerinize takılıyorsunuz veya en doğrular içerisinde minimum eksiklikleri görüyorsunuz ve kendinizi bundan dolayı eleştirip kınıyorsunuz. Burada da söyleyeceğimiz ikinci nokta şu hayatta hep eksiklikleri görmeyin, eksikleri tam yapmanız sizi mükemmel özgüvenli birisi yapmıyor. Daha öncesinde de yaptınız, birçok şey başardınız fakat bugün hala özgüveninizden şüphe edecek bir noktaya geliyorsunuz. Demek ki, hayatta hatasızlık arayışınız sizi daha mükemmel bir insan yapmaz, daha güçlü bir insan da yapmayacak. Hatalarınızla barışık olun. İnsan her zaman hatasız yaşayamaz.

3.Nokta ise başarısızlığa tahammül edemeyen kimse büyüyemez. Hiç kimse, ben hiç başarısız olmadan dimdik yürüyeceğim diyemez. Başarısızlıklar, sizin neyi yanlış yaptığınızı gösterecektir. Başarısızlıklar, hedefinizin doğru olup olmadığını sorgulamanızı sağlayacaktır. Başarısızlıklardan korkmayın. Denememekten korkun. Tecrübesizlikten korkun.

4.Nokta hiçbir zaman ilk atışta on ikiyi vuramayabilirsiniz. Yani bazıları istiyor ki ilk yaptığı işten iyi bir para kazansın, ilk girdiği sınavda en iyi notu alsın, ilk ilişkisinde mükemmel bir evliliği ve ilişkiyi yaşasın. Böyle bir durum yok. Bu çok büyük bir şans veya tesadüf olabilir. Genelde biz şans ve tesadüfe de inanmayız. Bunların dahi altında bir alt yapı vardır. Ailenin sağladığı imkanlar, yetiştiriliş tarzı vardır ve kişinin kendi süreçleri vs vardır. Yani, ilk atışta on ikiyi vuramazsın. Bugün dünyanın en zenginlerinin hikayelerine göz gezdirdiğinizde; ‘ilk okulda terk edildim, atıldım, o işten kovuldum’ gibi birçok ifadeye rastlayabilirsiniz. Ama baktığınızda bugün dünyanın milyar dolarlık işlerini, servetlerini ve şirketlerini yönetiyorlar. Başarısızlıklardan korkmamalısınız ve ilk başta on ikiden vurmak gibi bir anlayışla hareket etmemelisiniz. Her defasında başarılı olamazsınız. İstiyoruz ki her defasında başarılı olayım. Fakat kim her defasında başarılı olmuş ki? Hayat aslında böyle sürekli gidilen bir yol değil, iniyorsunuz çıkıyorsunuz, değişiyorsunuz. Bazen uzun bir süre aşağıda kalıyorsunuz, bazense uzun süre boyunca zirvede kalıyorsunuz. Bazen sizin kontrolünüz dışında bir şey oluyor ve aşağıya düşüyorsunuz. Mesele düşmek ve çıkmak değil. Mesele; çıkacağını inanmak ve o gücü kendinde bulabilmek. Onun için şunu söylemeye çalışıyorum her defasında ve sürekli başarılı olmak gibi bir düşünceyi zihninizden atmanızı isterim.

Bir diğer nokta, küçük hataları genel etiketlere yormamak gerekir. ‘Ben nasıl böyle bir hata yapabilirim, şu soruyu nasıl çözemem, bu adamın şu özelliğini ya da kadının bu özelliğini nasıl göremem?’ İnsan en küçük hatalarla bile kendisini nasıl suçluyor. Bunlar geçiyor geri dönüp baktığınızda hangi hatalardan dolayı ne kadar kendinizi yıprattınız, suçladınız, eleştirdiniz değil mi? Ama hepsi geçti ve siz bugün buradasınız, olduğunuz noktadasınız. Geçmişten dolayı kendinizi suçlamanız veya eleştirmeniz sizi iyileştirmez. Sadece ‘görememişim bundan sonra dikkat edeceğim, fark edememişim bundan sonra daha dikkatli bakmalıyım’ demeniz gerekiyor. ‘Ben ne kadar aptalım, salağım, benim zekamda bir sorun mu var, ben başarısızım, yapamayacağım’ gibi küçük hatalardan kocaman genellemeler yaparak özgüveninizi geliştiremeyiz. Sadece kendimizi daha çok suçlar, eleştiririz. Özgüvenimizi ve var olan güvenimizi daha aşağı çekeriz ve daha çok hata yapmamak için mümkün olduğunca güvenli alandan çıkmamaya çalışırız.

6.Nokta ise, bana göre en önemli nedenlerinden biri; başarıyı ve değeri başkalarının takdirine veya yorumuna bırakmak. İşte, ‘ben başarılı isem değerli biriyimdir eğer bir şeyi başarıyorsam başarılıyım, başaramıyorsam başarısızım. Eğer ben bir şeyi başarırsam değerli bir insan, değilsem değersizim.’ Bu ifadelerin altında ne yatıyor? Ailenin başarı odaklı veya sonuç odaklı olmaları yahut çocuğa karşı edindikleri tavır. Çünkü biz özgüveni, o güçlü görünen profillerinin altında aslında ailenin koşullu sevgisinin yatılı olduğunu görüyoruz. Kişi başarılı oluyor aile tebrik ediyor fakat daha iyisini yapabilirisiniz diye de ekliyor. Başarısız oluyor aile surat asıyor. İlişkiyi askıya alıyor, soğuk davranıyor veya cezalandırıyor. Yani sizin başarılı olup olamamanız, değerli olup olmamanız insanların sizi tatmin etmesiyle ilgili bir durum değil. Dünyada takdir edilen birçok kişi oldu. Ama bugün çoğunu hatırlayamadığımızı fark ediyoruz.

Bir diğer nokta, kendinizi daha fazla suçlamanız veya eleştirmeniz daha başarılı olacağınız anlamına gelmez. Hani bazıları der ya ben kendimi çok suçlarım o yüzden başarılı olurum diye. Hayır, kendinizi çok suçladığınızda daha başarılı olmayacaksınız. Aksine kendinizi daha çok yıpratacaksınız, kendinizi daha çok değersiz hissedeceksiniz, daha çok alta çekeceksiniz. Hatalarınızla barışık olmanız gerekiyor.

Öneri olarak ise; Özgüven geliştirme egzersizleri yapabilir bu alanda çeşitli kitaplar okuyabilirsiniz. (Özgüveni Keşfedin-Psikonet). Mesela, sınavınızdan düşük not aldınız ya da işe girdiniz ama başarısız oldunuz. Düşüncesiz ne oluyor; tüh ne kadar başarısız ve yetersizim. Duygunuz nedir; değersizlik, kırgınlık, hüzün. Peki davranışsal olarak ne yapıyorsunuz? Daha fazla çalışmaya, hemen o başarısızlığı gidermeye çalışıyorsunuz. Böyle bir durumda, insan bir başarısızlığı gidermek için başarısızlık şeması varsa daha fazla hata yapabilir. Ne oluyor mesela? İlişkisi bitiyor, bunu başarısızlık olarak algılıyor ve o ilişkinin taziyesini tutmadan hemen yeni bir ilişkide onu kapatmaya çalışıyor veya sınava giriyor ve o sınavı kaybediyor bu sefer istemediği bölümü yazarak o durumu kapatmaya çalışıyor. Burada dikkat etmemiz gereken durum şu aslında; sonuçtaki davranışlarınız eğer ödüllendirmeye yönelik davranışlarsa bunlar başka bir sorun yaratabilmektedir. Çoğu insan başarısız görünmemek için, istemediği işlerde çalışıyor, istemediği bölümleri seçiyor, istemediği insanla evleniyor.

Diğer önemli nokta ise; ‘Ya hep ya hiç düşüncesi.’ Ben 100 alıyorsam başarılıyım, 90 alıyorsam başarısızım. Bu yaklaşım doğru değildir. İnsan, mükemmel olduğunda başarılı olmaz, çünkü mükemmeliyetçilik aslında bir özgüven sorunudur. Kendisinden şüphe etme sorunudur, en iyisini yapmak zorunda değilsiniz. Elinizden geleni yapmak zorundasınız veya yapmaya çalışmalısınız. Dikkat edin; elinizden gelenle en iyisini yapmak zorunda değilsiniz. Önemli olan elinizden geleni yapmanız. Hani diyorlar ya; elinden gelen en iyidir. Fakat yine en iyi noktaya geldik, yine mükemmeliyetçiliğe geliyoruz. Halbuki elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmayacaksın. Onun sınırını bilmiyorsun ki elinden gelen o koşullarda bu. Fakat en iyisi diyerek yine kendinizi yetersiz hissediyorsunuz. Kesinlikle özgüveninizi geliştiren en büyük etmen, kişinin kendiyle barışık olması, ikincisi ise çaba göstermesidir. Bu ikisi aslında en büyük bileşen, iki dinamiktir. Siz, sadece bir olaydan ibaret değilsiniz, sizin değeriniz sadece bugün girdiğiniz sınav, yaşadığınız bir ilişki, iş hayatınızdaki başarınız değil. Bazı insanlar kendi kişilik değerlerini herhangi bir şeye fixleyebiliyorlar. Eğer kişi iş hayatında başarılıysa tamam diyor fakat orada başarısızsa hayatın tümünde başarısız hissediyor. İlişkisi kötü gidiyor ve hayatın her alanında kötü hissediyor. Sanki dünyanın en başarısız insanı o oluyor, başarılı olduğu kısmı bir kenarı atıyor ve sadece başarısızlığına odaklanıyor. Misal, aldalıyorsunuz diyelim, sanki dünyanın en değersiz insanısınız, fakat o kadar çok şeyi başarmışsınız çocuklarınız, işiniz, kariyeriniz var belki de yok ama karakterli, prensipli bir duruşunuz var. Fakat siz bunların hepsini çöpe atıyorsunuz. Ben aldatıldım ben değersizim diyorsunuz. Burada şu mesajı vermek istiyorum; siz tek bir şeyden ibaret değilsiniz. Sadece başarıdan sadece kariyerinizden ya da güzelliğinizden ya da yakışıklılığınızdan ibaret değilsiniz. Onun için, bir tek olay sizi hiçbir zaman tamamlamaz. Geçmişte birçok şey yaşanmış olabilir ama bunların hiçbiri bugün sizi tanımlayan şeyler değildir. Bir diğer nokta, kontrolün dışındaki hiçbir şey sizin sorumluluğunuzda değildir. Başkasının yaptığı, doğal olarak gelişen olaylar, piyasadaki durumlar, toplumsal yapıda gelişen olaylar, insanların sizin dışınızda sizinle ilgili yorumları vb. bunları siz kontrol edemezsiniz ve bunlardan dolayı kendinizi suçlamayın ve kendinizi sorumlu hissetmeyin. Bir danışanım; ‘geçen gittim bir ev aldım şu an ki piyasa değeriyle öyle düştü ki ben kendimi çok başarısız hissediyorum’ dedi. Peki bunu biliyor muydu hayır. Peki olacakları bilebilir miydi hayır hiçbir zaman bilemezdi. Düşük olduğu bir zaman diliminde aldı fakat daha da düştü, bunun sonu yok. Peki değer olarak bir artış yaşansaydı ne olurdu? O zaman kendisiyle gurur duyacaktı. Fakat bu bilinebilir mi hayır. Sizin elinizde olmayan durumlarla ilgili her zaman kendinize karşı daha insaflı olmak zorundasınız.

Son olarak, sevilme ve değerli olmayı, mutlu olmayı sadece başarıya bağlamayacaksınız. En büyük sorun bu aslında. Başarı peşinde koşan çoğu insanların iki tane ana arayışı vardır. İlki, sevilme ihtiyacı. İkincisi, değerli olma ihtiyacıdır. Yani bütün başarı peşinde koşan, bütün mükemmeliyetçi insanların aslında uğraşmak istediği son nokta mutluluk. Ona ulaşmak içinse sevilme ve değerli olma gibi duygular peşinde koşuyorlar. Oysa ki, insan mutlu olmayı illa ki başarıyla elde etmek zorunda değil veya başkalarının onayıyla elde etmek zorunda değil.

Özetle; kendinizi insanlara kanıtlamaya çalıştığınız sürece başarılı ve özgüveni gelişmiş bir insan olamazsınız. Özgüven; bağımsızlaştığınızda gelişir, diğer insanların lafıyla hareket etmediğinizde gelişir. Özgüven kendi kendinizle yüzleştiğinizde gelişir, başkasına bağlı olan özgüven başkasıyla gelir ve hata yaptığınızda da başkaları eleştirip kınadığı içinde gider. Kendinizle baş başa kaldığınızda, kendinize güvendiğinizde aslında özgüveniniz gelişir.

Serhat YABANCI

Aile/Evlilik/İlişki Danışmanı

Yazar

www.instagram.com/serhatyabanci

www.twitter.com/serhatyabanci

www.facebook.com/serhatyabanci

www.serhatyabanci.com

Bilgi- Randevu: 02163713383

1 YORUM

  1. Serhat Hocam, akademik ortamlarda bizim ülkede başarılı olanlar özellikle kendi bölümlerinde sevilmiyorlar, ben bunu onların çekememezliğine bağlıyorum..başarınıza engel olmak için ellerinden geleni yapıyorlar…ben çözümü aldırmamakta buldum, onların kıskançlıklarına aldırmadan çalışmalarıma devam ediyorum, engel olmaya kalktıklarında izin vermiyorum, engel olamıyorlar ama vaz geçmiyorlar sürekli takiptiler bu enerjiyi kendi çalışmalarına ayırsalar istediklerine ulaşabilirler onu da yapabilecek kapasiteleri yok…öğrenci üzerinden bile hınçlarını çıkarmaya çalışıyorlar…halbuki başarılı olanın yanında dursalar onlar da başarıya dağa rahat ulaşabilirler ama EGO’ları engel…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here