SINIR ÇİZMEK;
Sınır çizemiyoruz çünkü sınır çizdiğimizde bencil algılanıyoruz, kibirli algılanıyoruz, reddetmiş oluyoruz. Çünkü bizde ilişkiler iç içe. Çünkü bizde boyun eğmek adetten. Çünkü bizde ses çıkarmamak efendilikten.
Böyle kültürel kodlarımız olduğu için de bol bol bencil çıkartıyoruz. Şımarıklar, başkasının üzerinden var olmaya çalışanlar, sessiz ve boyun eğeni bulduğunda hemen kontrolüne almaya çalışanları daha fazla görmeye başlıyoruz.
Sınırlarımızı ilk ailemiz ihlal ediyor. Kendi taleplerine göre yetiştirmek, kendi istedikleri mesleği seçtirmek, çocuk olduğumuzu unutmaları, toplumun onayına göre başarı talepleri ve daha fazlası.
İlk boyun eğici temeller ailede atılıyor. Oluşan bu şematik algılar, sonrasında tüm ilişkilerini yönetme senaryosuna dönüşüyor. Ona göre insanlar seçiliyor, ona göre ilişkiler yönetiliyor. Bencil ve ısrarcı, haklılık şeması baskın olanları memnun etmek keyif vermeye başlıyor. Aynı zamanda o tipler için de çekici olan oluyor. Onlar da böyle çok ses çıkarmayan, talep etmeyen ama sürekli verici olanı kaçırmak istemiyor.
Peki bu kader mi?, değişmez mi?
Kader değil elbet. Her öğrenilen yanlış bilgi, doğru ile değişebilme kaderine sahiptir. Bunun için gereken sık ve sürekli tutum geliştirmektir.
ilk yapılması gereken, sınır çizmenin önemini kavramak. Sınır çizmek; mutluluğun kapısını açar. Ne istediğini/istemediğini fark ettirir. Rahatsız edici,zorlayıcı, üzücü kaynaklara “dur” demeyi sağlayan bir yoldur. Geriye kalan kısım ise siz kalmış. İstediğiniz gibi hayatınızı planlamak.
Peki sınırı nasıl çizeceğiz?
• Dikkat edilmesi gereken ilk nokta, sınırımızı ihlal edenleri hemen hayatımızda çıkarmamaktır. Aksi takdirde sınır çizmeyi, yalnız kalmayla karıştıran “yeni ve yanlış bir bilgi” tuzağına düşmüş oluruz.
• Eğer aniden sınır çizmeyi göze alamıyorsak, aşamalı olarak, önce duygularımızı ifade ederek başlamalıyız. ( Bu davranışın beni çok kırıyor.- bu sözlerinden çok rahatsız oluyorum)
• Süreç içinde bu sınırları çizmeniz, birilerinin keyfiyetini hatta menfaatini zedeleyeceğinden tepki görmeniz kaçınılmaz. Freud bu durumu sözleriyle tanımlar: “insanlar sizi eskisi gibi kullanamadıklarında değiştiğinizi söylerler”. İşte tam da buna benzer. Sınırlarınızı ihlal edenleri yavaşça kendi alanına ittiğinizde sancılar kaçınılmaz ama imkansız değil.
• Bir diğer zor konu ise, en yakınımızdakilere nasıl çizeceğimizdir bu sınırı? Eş, anne-baba, çocuk kardeş, ortak vs.. gözünüz korkmasın. Önce kendinize güvenin. Bir ömür, birilerine boyun eğerek geçirmeyi kabul etmediğinize göre çok da seçeneğiniz yok. Unutmayın, ayrılmak değil, doğru mesafeyi bulmak amacımız. Duyguların sık söylenmesi, kararlılık, tepkisellikten uzak tavırlar ve son aşamada gerekirse uzaklaşmak ile çözüm zor ama mümkün.
• Artık bazı egzersizleri de yapalım. Mesela, istemediğimiz bir daveti kabul etmemek gibi. İlk başlarda mazeret ile geçiştirilebilir ama mutlaka sonrasında gerçek nedenleri ifade etmeliyiz. Mesela; hasta olmamana rağmen hastayım deyip gitmemek ama zamanla oradan keyif almıyorum gerçek nedenini söylemek gibi.
• “hayır diyebilmek” ile devam edelim. Size beklentilerini ve ihtiyaçlarını adeta sizin göreviniz gibi dayatanlara yavaşçaaa “hayır” demeye başlayın. “zorunda değilim”i önce kendinize kimseye duyurmayan haykırın. Sonrasında ise, haklı olmanın verdiği güç ile işiniz daha kolay.
• “Eşimsen her şeyi yapmalısın”, “seni doğurduğum için bana borçlusun”,”sana iş verdiğim için her dediğimi yapmalısın”ları yavaşça sahibine iade etme zamanı. Sadece içinizdeki yardımsever tarafınız, ve içten gelen desteğiniz ile destek olabilirsiniz.
• Sadece başkası tarafından sınırları ihlal edilenler mi sınır çizmeli? Elbette hayır. Başkasının sınırını çizenlerin de kendine sınır çizme sorunu var. Onlardan biriysen, haklılık( hak görme) taleplerini, kendi hayatının sorumluluklarını almamayı görmen gerek. Dürtüsel ( alkol, kumar, öfke) durumlar ile ilgili zihinsel-davranışsal egzersizler yapmak gerek. Yerine bir şey koymak, sistematik azaltmak gibi.
• Gerginlik hissettiğiniz zamanlar olacak. O anlarda ilk aklınızdan geçen, sizin motivatörünüzdür. Kaygı mı korku mu nedir o? Mesela birine “hayır” dediğinizdeki gerginliğinizi otopsi edin. Hayır dediğimde aklımdan ne geçiyor? –“ Artık beni sevmez”, “artık benimle görüşmez”,- “artık benimle olmasının anlamı kalmamıştır” gibi düşüncelerin altındaki koşullu sevgiyi görmeye çalışmalısınız. Çünkü çoğu zaman boyun eğicilik, onay arayıcılıkla at başı gider. Terk edilme, yalnız kalma, onaylanmamayı gördünüz artık. Bunlar, sınır çizememenin alt dinamikleridir. Bunlar için de, egzersizler yapmak, bdt veya şema terapi eğitim alan uzmanlar ile çalışmak gerekebilir.
• Artık arada küçük idare edişleriniz olabilir ama en azından kontrol sizdedir. Bugün senin için sevmediğim partiye gelebilirim gibi. Ya da “hiç keyfim yok ama bugün ona destek olmak için onunla buluşayım” demek gibi. Unutmayın, kontrol sizde.
• Artık siz daha fazla açık sözlüsünüz. Bu arada karıştırmayın dobra demedim açık sözlü dedim. Dobralık; ağzına geleni kontrolsüzce söylemek( sınır aşımı), açık sözlü olmak ise,düşünce veya duygusunu kırmadan dökmeden ifade etmektir. Açık sözlüsün ve bu artık şaşkınlık yaratmıyor..
• Bu arada detay: sınırınıza itiraz edenlere: bu seninle ilgili değil, benim tarzım ve yaşam tarzımla alakalı. Başkası da yapsa aynı sınırı çizerim” derseniz karşıdaki ona karşı yaptığınız algısına kapılmaz. İknası kolay olur.
Sınır çizmek ile ilgili söylenecek çok şey var ama uzun yazılar pek okunmadığı için başka bir yazıda belki devam ederiz. Sınır çizmek/çizememek altında bir çok şema var. Ama sonuçta,yaptıkça ve uyguladıkça hem siz hem de diğerleri öğreniyor. Çünkü insan sürekli yaptığı her şeyin zamanla profesyoneli oluyor..
Sınırınız olsun ki siniriniz olmasın..
Sevgiyle.
Aile-Evlilik Terapisti
Yazar
www.twitter.com/serhatyabanci
www.facebook.com/serhatyabanci
www.instagram.com/serhatyabanci